29 Ağustos 2015 Cumartesi

Ömrün bereketli olsun gözümün nûru kızım!


Nasıl başlasam bilmem ki...
Ahir ömrümde böyle mutluluk yaşamadım, kelamlarımın tükenişi bundandır...
Yarım kalsa da belki sonuna bir mim koyulsa da karınca kararınca niyetlendim seni anlatmaya.

Bir yıl ne çabuk geçti...
Ben yaşamadığım mutluluklara ramak kala can çekişirken,
 eli yanağında pembecik bir kız merhaba dedi dünyaya.
İşte ölüm böyle bir şey, ruhum çıktı bedenimden sanıryorken Rabbimin hikmeti, 
dünyanın en bulunmaz nimetine kavuştum.
Elem gitti, sürur geldi yerine.
Çığlıkların yerini mutlu, bir okadar endişeli, meraklı gözler aldı.
Bir insan dünyayı nasiplendirdiği zaman
 hani şu "Yeni doğan bebekler et parçasına benziyor." dedikleri zaman, bu kadar güzel olur mu?
Yanağın yanağıma değdi ilkin.
Nasıl güzeldin sen öyle...
Gözlerim senden güzeline bakmamış meğer.
İçimdeki kıpırtılarının büyümesi bile beni anne olacağıma ikna edemezken işte karşımdaydın.
Kolay değil,  tam dokuz ay bir bedende iki kişi olduk seninle.
Önce biraz durdun, sonra cennet sesinden bir muska duyurdun bana.
Ağlıyordun...
Bal gibi koca dudakların, henüz açmadığın gözlerin, gülden güzel çehren...
Her zerren, bugün gibi aklımda.
Sen doğdun, ben anne oldum.

İki kişilik flu evimiz renklendi seninle.
Kan uykundan uyananıp da birini doyurmak hiç mi dokunmaz insana?
Hiç dokunmadı.
Sanki ilk defa bir bebek gelmişti dünyaya, sanki dokunsam kırılacak, narince bir kız.
İşe başlamanın ilk gününün heyecanını yaşayan acemi bir mürebbiyeydim sanki.
Ve geçmedi heyecenım, geçmesin de...

Uyudun, sayısız kez nefesini dinledim başucunda.
Sen grip olup hapşırdın diye gözyaşlarım sel oldu,tutamadım.
Yutmayı beraber öğrendik sanki.
Sana ağzını aç dediğimde istemsiz açılan bir ağzım vardı benim.
Altını değiştirirken dönüp durma diye eline bir şey vermeyi,
Atletini kafandan geçirince cee demeyi,
Örttürmediğin üstünü sen uyuduktan sonra örtmeyi,
Dağıttığın kitapları, leğenleri, elbiseleri toplamayı,
Bir yabancı gördüğünde hafifçe göğsüme yasladığın başını okşamayı,
Her bonyado birazcık suya oynatmayı,
Babacığına yemek hazırlarken bir yaşına gelmene rağmen tek kolumla seni tutmayı,
Başarabidiğin ya da başaramadığın ne varsa her şeyde seni alkışlamayı,
Paytak paytak adımlarını atarken sendelediğinde seni yakalamayı hiç ihmal etmedim...

Gül kızım, güle garezi olan nazlı kızım.
Rabbim babacığınla beraber nice yıllarını göstersin bizlere.
Seni saliha kullarından eylesin...

Rabbim!
Ne kadar da yücesin.
Anbean şahit oldum yoktan var edişine.
Binlerce kere şükürler olsun.
Hem bunca güzelliği verdin hem de analık için ne mükafatlar müjdeledin.
Ne kadar cömertsin!
Saçımdan tırnağıma varlığına birliğine amenna ve saddakna!

Olmayanlara da ver Allahım...
Âmin.

25 Ağustos 2015 Salı

Somonlu Bebek Çorbası

Merhaba sevgili okur,
Bebeğime balık yedirmeyi çok istiyordum.
Denediğim balıkları  pek yemedi kızım.
Somonun çok faydalı olduğunu da duymuştum.
Bir deneyim bakayım dedim.
İyi ki demişim Hale sevdi bu çorbayı.
Sen de yaparsın belki...

Tarife geçiyorum;

1 küçük dilim somon
1 küçük soğan
Yarım patates
Yarım havuç
Yarım domates
1 yemek kaşığından az un
(Mısırunu kullanabilirsiniz)
Tuz
-Limon
-Tel şehriye 
-Ben katmadım, katabilirsiniz.

Yapılışı;
Önce somon göz kararı suda güzelce haşlanır.
Bu bir köşede dururken soğanlar doğranır az yağda kavrulur.
Un katılıp kavrulur.
Üzerine rendelenmiş domates dökülür.
Minik doğranan patates ve havuç da katılıp şöyle bir hafif kavrulur.
Üzerine başta yapılan haşlanmış somonun suyu dökülür..
Pişmeye yakın haşlanmış somonlar didiklenerek çorbaya katılır.
İyice pişince blendırdan geçirilir.

Bütün bunları rendelenmiş sebzelerle blendırdan geçirmeden yapabilirsiniz.
Ben kılçık kalır korkusuyla blendırdan geçirmeyi tercih ettim.
Afiyet olsun minnoşlara :)

 

20 Ağustos 2015 Perşembe

Hiç Bitmesin İstersin Ya Hani

Hayırlı geceler sevgili okur,
Belki çok saçma, nedenini de bilemem ama sigara içen erkekler bana hep karizma gelmiştir.
Hatta şöyle umursamaz bir edayla dumanı savurmaları bazen hayranlık uyandırır.
Bekarken hayalimdeki kocamın resmini çizerdim.
Hem de liseden beri :)
(Amanın neyi itiraf ettim ben ! )
Elinde sigarası da olurdu.
Tabi bu çizimler en çok sıkıldığım derslerde gerçekleşirdi.
Çok zekice di mi? :P
Neyse işte.
Sonunda şimdi bıraktırmak için kırk takla atıp ikna edemesem de sigara kullanan bir eşim var.
O duymasın tabi ama sigarasını yakınca tablo gibi oluyor gözümde :)
Biraz deliyim biliyorum.

Bu valseyi dinlerken gençliğim geldi aklıma.
Evgeny Grinko...
Ne de güzel piyano çalıyor.
İnsan bu tınıları dinlerken o sigara hiç bitmesin istiyor.
Dinlerim deyip de bırakma sevgili okur.
Hem dinle hem izle.
Bir kasaba için çok da sırada olan o mekanda bulunma hayali bile insanı rahatlatıyor.


Haydi bana iyi uykular, sen bunları okurken uyanmış olursun zaten:)

Öperim!

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Peliza


Bu görmüş olduğunuz şey, annemin bizi muhallebi niyetine yedirerek büyüttüğü şey.
Adı gerçekte nedir bilmem tabi.
Geçende Amasya'ya gittiğimizde değişik tatlar denemeyi seven eşim menüde hasuda diye bir tatlı gördü.
Ben bundan alıcam dedi.
Karşımıza peliza geldi.
Bebeklerinize muhallebi olarak verebileceğiniz bu tatlının tarifine geçeyim.

Malzemeler;
Mısır nişastası,
şeker,
su,
üzeri için;
erililmiş tereyağı üzerine pekmez
ceviz vb.

Afiyet olsun tontişlere :)

Mercimekli Bebek Çorbası


Merhaba sevgili okur,
mercimek çorbasının bebek olanı da mı olurmuş deme şimdi.
Oluyor pekala.
Bu çorbanın içinde daha fazla malzeme var.
Tadı da gayet güzel oluyor.
Deneyebilirsin.

Malzemeler;
Soğan,
patates,
havuç,
irmik,
 pirinç,
kırmızı mercimek,
tavuk suyu,
nane,
kakabiber.

Önce soğanı kavurup, küp küp doğranmış dier malzemeler de koyularak pişirilir.
Blenderden geçirilir.
Bebelere içirilir.
Afiyet olsun tontişlerimize :)
 

Zerafet Timsali

Bilmem Osmanlı ilgini çeker mi sevgili okur?
Ben hayranlık duyarım Osmanlı'ya.
Osmanlı zamanındaki yaşamdan,özellikle  adab-ı muaşeretten keşke daha çok şey kalsaydı bizlere.
Vefatının üstünden hayli zaman geçmesine rağmen son Osmanlı Hanedanı Fatma Neslişah sultan'ı inceleme, irdeleme fırsatım olmamıştı.
Geçende bir yerde denk geldim.
İnternet üzerinden de olsa şöyle genel bilgi edindim.
Kendisi için yazılmış Neslişah adında bir de kitap var.
Tek kelimeyle hayran kaldım.
Bir kadının zerafetinin diğer her şeyi nasıl kapatacağını gördüm.
Demek ki güzel olmak için illa kalın dudaklara sahip olmak gerekmiyormuş.
Demem o ki bana sorulursa hayatımda gördüğüm en güzel kadındır Neslişah Sultan.
Hem de rakipsiz.
Böylece güzel kelimesinin benim için bir bütün olduğunu da anlamışsındır sevgili okur.
Kadının pek düzgün bir Türkçesi yok, evet.
Belki o dönemden ve yaşadığı değişik yerlerden izler taşıyor kelimeler.
Lakin bu eda ile saatlerce konuşsa dizinin dibinden ayrılmadan dinlerdim.
Yaşlanmış olması zarifliğinden bir şey kaybettirmemiş.
Nasıl da oradan oraya sürgün yemiş kadıncağız.
Ne yaptı da bu kadar eziyet çekti bu insanlar bilen yok.
Hesabı sorulur mu dersen, "Bu keltoşun da bir sahibi var." hikayesini hatırlatırım sana sevgili okur.
Tabi anlattıklarına bakarak Osmanlı'dan geriye kalan kimselerin,
 sanıldığı gibi dinle diyanetle pek haşır neşir olmadığı da görülüyor.
Ez cümle gerilemenin dinle alakası varsa nasıl bir alaka olduğu malumun ilanı gibi oldu dinlediklerimle.


Murat Bardakçı'yı bilirsin.
Ben pek bir severim kendisini dinlemeyi,
Onun sayesinde Nezih Uzel gibi kıymetli bir bendir ustasını tanıma fırsatım da olmuştu.
Galata Mevlevihanesinde mesnevi sohbetleri olduğunu söyleyip davet de etmişti hatta.
Kısa bir süre sonra vefat haberini alıp bir defa bile yanına gidememiştim.
Hasılı herzaman diyemem ama güzel insanları tanımaya vesile oluyor Murat Bardakçı.
Neslişah Sultan'ı araştırırken de onun çalışmasına rastlamak beni şaşırtmadı.
Bakalım senin de ilgini çekecek mi sevgili okur?
Allah gani gani rahmet eylesin diyorum,
videoları paylaşıyorum :)
Haydi selametle... 



12 Ağustos 2015 Çarşamba

Buralardayım

İyi geceler sevgili okur,
Görüşmemiz inkıtaya uğradı diye seni unuttum mu sandın yoksa?
Daha önce yazmıştım ya misafiirim vardı.
Misafir de sayılmaz aslında ama evde üç çocuk bir araya gelince, bilgisayarımı koyduğum yerden almak daha şimdi nasip oldu.
Çok gezdim, çok eğlendim bu sürede.
Devletçe üzücü haberler de aldık tabi.
Allah ıslah etsin diyeyim içimden gelmese de.
Hakikaten o kadar masuma kıyanlara Allah ıslah etsin denir mi?
Allah ıslah etmesin, tövbe etmelerine imkan vermesin de cehennemin baş köşesinde yerini alsınlar istiyor insan.
Yine de Rabbim fırsat vermesin demek düşer bize...

İşte böyle sevgili okur.
Anlatıcak pek de bi şey yok aslında.
Döncem ben sana !