30 Ocak 2015 Cuma

Hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız.

"Bu dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Şüphesiz âhiret yurdu ise, çok uzun süreli yaşanacak yerdir. Keşke bilseler!" Ankebût Sûresi 64. ayet

İnsan akıl sır erdirilemeyen bir varlık. Hayatın gailesine dalıp ölümü hatırlamamak da ne? Bu dünyanın bir gölgelenme yeri olduğunu nasıl da unutuveriyoruz. Ne varsa sahipleniveriyoruz. Evler, arabalar, tabaklar çanaklar, türlü kıyafetler, çantalar akla gelip de yazarak bitirilemeycek neler neler... En garip olanı da "insan"ı sahipleniyor olmamız. Annemiz, babamız, eşimiz, kardeşimiz, evladımız... Bunlar bizim mi sanıyoruz? 
Malesef hepsini kendimizin sanıyoyuz. En ilginci de yaşadığımız yerin sonlu olduğunu bile bile, kıyamet denen günün varlığına "amenna ve saddakna diye diye bunu yapıyor olmamız.

Dün, gözlerimi açtığımdan beri benimle olan, "benim " sandığım amcamı kaybettim.
Hani olur ya bir şey yaşarsın, hiç beklemediğin anda üstüne bir kova buzlu su dökülmüşgibi irkilirsin. İşte ben bu duyguyu yaşadım. Ne çok zaman olmuş akletmeyeli! 

Gözümün  önünde sahneler, kısa kısa, an an geçti bugün. Çocukluğum en çok da.
Amcamın koluma yaptığı saatler, "Getir bakayım şunu ben bir deve yapayım" deyip  elimdeki  ekmeği ısırışı, evimizin merdiveninden çıkarken tiksindiğini bilebile ona "balııık" diye bağırışlarım, bana dönüp gülümseyerek "bayııııbaaay" deyişi, kurban bayramlarında elime bıçağı alıp yanında hayvanın derisini yüzmeye çalışmalarım...Hangisini sayayım ki daha neler neler...

Bundan 5 sene önce kanser oldu amcam, bağırsak kanseri. Bilirsiniz bu hastalıktan kurtulan Rabbimin şifasını verdiği çok insan var. Biz de tüm kalbimizle inandık, iyileşecek sandık. Artarda ameliyatlar geçirdi. Umudumuzu hiç yitirmedik. Her şeyi olduğu gibi derdi de veren Allah dermanı da, şifası elindeydi şüphesiz. Her nefis ölümü tadacak ya işte benim amcamın vesilesi bu hastalık oldu. Çok sıkıntı çekti. Zaten inceciktir yüreği, kaldıramadı hafıza problmleri yaşadı son dönmde. Hiçbir gün Allah'a isyan etmedi. Bunaldığı bir gün "Dua edelim, dermansız dert verme Allahım diyelim" dedim, "Dert verip derman aratmasın" diyebildi.
En son düşkün hallerini görmedim ama son gördüğümde gözlerindeki çaresizlik, beni tanıyamaması en son kapıdan çıkacağım vakit teselli eder gibi " Sen Esra Özata'nın ta kendisisin." deyişi, hepsi hatıra şimdi.

Hayatta dayanması en zor acı evlat ve kardeş acısı diye duymuştum. Ben cenazeye katılamadım. Herkesi aradım konuştum da, babamı aramaya cesaret edemedim. Ne diyeceğimi bilemedim, nasıl teselli ederdim?
Bu akşam onun da sesini duymak istedim. Bilmem size de olur mu? Böyle durumlarda sanki ben onun babaısymışım gibi, dimdik durursam üzülmeyecekmiş gibi, sarıp sarmalayıp bağrıma bassam acısı hafifleyecekmiş gibi hissederim.Hissederim de icraate geçiremem o ayrı. Canım babam, cenaze namazını o kıldırmış. Seni çok severdi deyip daha fazla tutamadı kendini. Nasıl güçlü durulur ki, nasıl tutar insan kendini? Benim gözyaşlarım hala süzülüyor...

Böyle durumlarda ateistler ne yapıyor acaba çok mrak ediyorum. ( Bu arada hiçbirinsanın ateist olabileceğine inanmam ben ayrı mesele) Yakınlarını kaybettiklerinde ne diyorlar? İnandıkları bir cennet yok ki, nerede kavuşma hayali kuracaklar.Giden gitti öyle mi? Çöpler bile geridönüşümle kazanılmaya çalışılırken bir insanın ölümünün onun sonu olduğuna inanmak ne saçma!

Hasılı irkildim bugün.Ölümün doğum kadar tabi olduğunu hatırladım. Ne çok sahiplenmişim etrafımdakileri dedim, benimmiş gibi. Her şey emanet oysa. 
Değil mi ki bu can bile bu tende emanet...

5 aylık minicik bir bebeğim var benim.Şu an çok dağıttım kendimi, başım çatlayacak. Annemin sesi kulağımda: "Kendini üzme, sütün kesilir."

İsyan etmeden kendini sana teslim etti amcam Allahım. Merhametlilerin en merhametlisisin, meleklerini yoldaş et ona,  korkmasın ürkmesin, efendimiz (sav)e komşu olsun, senin cemalini beraberce seyredelim.
Amin