26 Ocak 2016 Salı

Cemal Süreyya şiirlerini sevmemek ahmaklıktır!


İki Kalp / Cemal Süreya

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Mısra mısra düşünüyorum şiiri
Her biri başka iklimlerden gelmiş sanki
Sıra sıra öç alıyor gibiler.
Hala şiiri düşünüyorum.
Sabah uyandığımda hala kafamda irdeliyor olacağıma şüphem yok.
Bazı mısralar daha az derin olsaydı diyorum bazen
Özlediklerimi daha bir özlüyorum
Ağızların tadını kaçıran ölümü aklımdan çıkaramıyorum

"Çok erken gelmişim seni bulamıyorum "

24 Ocak 2016 Pazar

Ne Mutlu Ederdi Seni Mesela?

Hayırlı sabahlar sevgili okur,

Bilgisayarım bozuldu bozulalı seninle de aramız bozuldu galiba.
Çoğu zaman hissettiklerimi seninle paylaşmak istedim.
Olmadı.
Bilgisayarım bozuk.
(et-tekrarü ahsen, velevkane yüz seksen meselesi ;)

Hazır evladım ve eşim uyuyor ben de hamurumun mayasının gelmesini bekliyorken sana küçük tüyolar vereyim dedim.
Ne mutlu eder seni bilmem.
Bana sorarsan 
Yaparken sıkılmadığım her şey beni mutlu etmeye yetiyor.
Ya da bir başkasını mutlu etmek, mest ediyor mesela.
Bir iyilik yumağı değilim tabi.
Ama olmak isterdim.

Mesela tatlı, pasta yaparken hiç sıkılmıyorum.
Fırsatını bulunca kendimi mutfağa atıyorum.
Yahut dikiş, kaneviçe,bazı elişleri
Bana huzur veren mekanlar...
Bunlar vazgeçilmezim.
Ğ


Eşim mesela...
Haşhaşlı katmere bayılır.
O uyanana kadar kahvaltı sofrasında hazır edeceğim.
Sofrada beklemediği bu yiyeceği gördüğündeki o an beni mutlu etmeye yetecek.


Kızıma kıyafet almak mesela.
Giydğinde pati pati yürüyüşünü izlemek bana yetecek.

Hediyeleşmek mesela.
Hiç tanımadığın birine hediye göndermek...
Nasıl ulaşacağım ki, dersen eğer.
Bu bloglar  bunun için var dostum, der gülümserim.


Ya muthaç durumdaki insanlar.
"Nerde bilmiyorum ki,
üst katımdakini tanımıyorum ki" deme sakın.
Evet tanımıyoruz yan komşumuzu
ama hayır kuruluşları var ya.
Ne büyük hayra geçiyorlar bilsen.
Bilmediğimizi bildiriyorlar.
Sen yeter ki gönlünle bir çıkı hazırla.
Ulaştırıyorlar kime istersen.
Yetim mi istersin, yaşlı mı, mülteci mi, öğrenci mi?
Seçenek sınırlı olsaydı keşke ama bitmiyorlar.
Her gün bir bebek daha boğuluyor denizlerde.
Her gün biri daha açlıktan ölüyor unutma.

Yardım yapacak gücün yoktur belki de.
Belki bir kütüphane bilgisayarından okuyorsundur yazdıklarımı.
"Gülümsemek sadakadır." unutma.
Okşayıver bi yetim başını.
Öğrenci misin?
Bir çocuğa ders çalıştır mesela.
Toplama çıkarma öğret.
Ya da kitap oku ne bileyim.

Anne misin?
Yok mu evladının küçülenleri, hani şu kardeşi olduğunda giydiririm  diye sakladıkların?
Alırsın sonra be kardeşim
ver onları şimdi giyecek olana.
O kullanılmış kıyafetler belki senin çocuğuna gönülsüzce giydirdiğin şeyler olacak.
Ya muhtaç olan.
Nasıl giydirir sence onları kuzusuna?

Baba mısın?
Eğer sigara kullnıyorsan,
Haftada bir gün içmeyiver,
bir ayda kaç lira eder biliyor musun?
Sıkıştırıver bu parayı bir yoksulun cebine.

En çok muhtaca el uzatmaktan yazdım.
Çünkü en çok bu mutlu eder bilirim.
Onların gözlerindeki mutluluğu görmeden
 kalbin hızlı hızlı atar sevinçten.
Gençsen,
sağlıklıysan
bir yardım kuruluşunda gönüllü çalışarak bu mutlu yüzleri görebilirsin.
Belki de senin sohbetine de ihtiyacı olan biri vardır.
Hiç yalnız hissetmedin mi?

Mutlu etmez  mi seni bunlar hı?

Mesela...

23 Ocak 2016 Cumartesi

Dinlemeye değer tınılar

Bu defa yazdım ama kızıma yazdım sevgili okur.
Ama sana da kıyamadım.
Ben bu gece çok dinledim
Sen de dinle bakalım.


Arama motorundan yazma
Göksel yazınca "depresyondayım " çıkıyor,
üzülüyorsun yok yere.
Bu Göksel depresyondan çıkaran Göksel :)

sevgilerimle :*

19 Ocak 2016 Salı

Çok Abartıyoruz


Merhaba sevgili okur
İçim daraldı, sinirim bozuldu.
Ne kadar abartıyoruz bazı şeyleri yeniden şahit oldum.
Affedersin bazı şeylerin suyunu çıkarmada üstümüze yok.
Eskilerin düzineyle doğurduğu bebeklerden bi tanecik yapıyoruz.
Abartıyoruz da abartıyoruz sonra.
Ya tamam insan tabi ki evladını aşırı hislerle sever.
Hatta çılgınca, delice sever.
Ama onu putlaştırmak da nesi?
Bir kere adından başlıyoruz çocuğun eşsiz benzersiz olması isteğine.
"Kimsede olmasın bir de bizimkinde olsun." diyoruz.
Hatta bu düşünceyi "Aını söylemeye kimsenin dili dönmesin."e kadar götürenler var.

Geçende bir restorana gittik.
Minicik sevimli bir kız çocuğu oradan oraya koşturuyor.
Annesi ardından sesleniyor:
"-Miranaz gel kızım."
Yahu dedim içimden
Bu kadar güzel bebeğe yapılacak iş mi bu?
Mira'yı anladık da o Naz kelimesi ne oluyor?
Naz güzel isimdir bence
ama iki kelime yan yana bu kadar mı kötü olur.
Ne bileyim, beğenmedim.
Inkar edemem hatta acıdım çocuğa.

Gelelim sürü psikolojisine kapılıp da benim de yaptığım doğum ıvır zıvırlarına.
Neymiş her gelenin elinde anı kalacakmış küçük hediyeler.
Herkes kendi başından pay biçsin sevgili okur.
Bana verilen o hediyeleri ben ne kadar hıfzediyorum ki
verdiğim kişiler hediyelerini hıfzetsin.
Israfın bini bir para anlayacağın.
O da yetmiyor diş buğdayı
Yetmiyor doğum günü süsleri.
Tamam biliyorum ben de yaptım.
Ama geleneğe uymayan ne varsa vazgeçtim emin ol.
Çünkü düşündüm.
"Neyin yaygarası bu?" dedim kendime.
Cevap veremedim sonra.

Hele bebek kıyafetlerindeki marka takıntısı tiksindirdi beni.
2 ay sonra küçülecek çok kaliteli kıyafetlere onca para baymak yerine
ucuzundan 2 tane alıp birini muhtaç olana vermek geldi aklıma.
Hele o lüks içinde yaşayan minicik ayakkabıya pantolona yüzlerce lira döken anneler
Sonra da bunları "ikinci el ucuza satıyorum." deyip de satış sayfası açan anneler kahretti beni.
Soruyorum sevgili okur
Hangimiz ablamızın abimizin kuzenimizin komşumuzun küçülenini giymedik?


Bu yetiştirdiğiniz nesil vallahi korkutuyor beni.
Bu çocuklar nasıl bir psikolojide olacaklar,
Biri tarafından terslendiklerinde hatta terk edildiklerinde ne hissedecekler?
Nasıl başa çıkacaklar yalnızlık psikolojisiyle mesela?
Merak ediyorum.
Bencil insan yetiştirmekten Allah'a sığınıyorum.

Sevgiler...