9 Ekim 2016 Pazar

"Güllü diba giydin amma..."



Güllü diba giydin amma korkarım azar eder
Nazeninim saye-i har-ı gül-i diba seni (Nedim)
[Ey benim nazlı sevdiğim,üzerine güllü bir elbise giymişsin ama;
o elbisenin üzerindeki gülün dikeninin gölgesi seni incitir diye korkarım...]


Bu beyti ilk okuduğumda biraz abartılı gelmişti.
Sanat yapacağım diye bu kadar da vıcık vıcık olmamalı şiirler diye düşünmüştüm.
Meğer henüz  sevmemişim.
Evet sevgili okur,
yüreğime evlat sevgisi düşmemiş henüz.
insan kendine emanet olan, çaresiz bir varlığı mı bu kadar sevebilir bilmiyorum.
Sevgililer birbirini evlat sevgisiyle kıyaslayacak kadar sevebilir mi?
Bu beyiti bir anne evladına yazmış olsa daha anlam kazanırdı sanki beyit...

Eline çay döküldü bugün sevdiceğimin,
Cicili bicilli kahvaltı soframız zehir oldu bize,
öğleye kadar bir durdu bir ağladı.
"Anne" deyip deyip boynuma sarıldı.
Yen öğrendiği şarkılarda geçen cümleler dolayısıyla doktorlardan korkmayı öğrendi kızım.
Doktoru görünce de pansuman yapılırken de çok ağladı.
Geçti çok şükür acısı,
yine koltukların tepesine çıkıp "bu vami, bu kırmızı" diye diye uydurup bir şeyler göstermeye
balonunu oradan oraya atıp sonra yakalamaya çalışmalarına başladı çok şükür.
Boynuma sarılıp "Canım annem seni çok siviyorum." bile dedi.
Bugün geçti ama zor geçti hasılı.

Bu elbiseyi diktim kızıma, aklıma bu gazel geldi hemen.
Gülerek giysin gülnârem...