29 Aralık 2015 Salı

Nesi yeni bu yılın ! / Tarık Tufan - Bir Adam Girdi Şehre Koşarak


  Filisinli hacılar evlerine mi döndüler ,bu mutluluk gösterileri neden? Gazete sayfasında uyuyukalan siyah çocuklardan biri mi uyandı yoksa?    
  Değilse, tüm bunlar, havai fişekler , süslü kıyafetler,  bunca renkli , albenili kutlamalar neden?
  Sanayi devrimi bitmediyse, kara kıtanın çocukları evlerine dönmediyse, Gazze' de sürtüp duran serseri duvar , defolup kendi cehennemine dönmediyse, bu yılın yeni olduğu yaygarasını koparan kim?
 
  Aslında Okuduğum kitaplardan bahsetmeye karr vermiştim.
Ama öyle güzel tevafuk oldu ki.
Ben Kendimi bildim bileli şu yılbaşı kutlama muhabbeti döner durur.
Hocalar her yıl yineler haram olduğunu.
Yalnız helal olsa kutlar mıydım, ben onu düşünüyorum.
Banane kuzum elin gavurnun bayramından?
Tüm sammiyetimle söylüyorum, şahsım adına tükettiğim zamana sevinecek bir işte bulunmadım.
Her yıl zafer sarhoşluğu yaşayan güruhun da elle tutulur bir mucitliğine tanık olmadım.
Hasılı zihnimde anlamlandıramadığım bir sosyolojik vaka bu kutlamalar.
Şunu da ilave edeyim ki hiç bir kutlama bana bu kadar itici gelmiyor.
Katılmadığım kişilerin yaptıkları güzel şeylere saygı duyarım lakin güzel bir şey görmediğimden saygı da duyamıyorum malesef.
Kimseye müdahale etmem, buna haakım da yok, haddimi de bilirim sevgili okur.
Işte böyle.

3 Aralık 2015 Perşembe

Kozalak Mantı

Merhaba sevgili okur,

Bilgisayarım bozulunca buralara uğrayamaz oldum.
Yazamamak kötü benim için.
Sık sık aklımdan geçtin.
Elime bir kağıt alsam, dedim bazen, sonra vazgeçtim.
Yazılı kağıtları düştü nasibime.
İnsanoğluyuz işte.
Birden seviniyor, kırılıyor, öfkenin dibine vurabiliyoruz.
Bende de öyle oldu.
Aklımdan geçeni bir kenara koyup ek fiilinden birleşik fiiline farklı fiil türlerini anlattım 
boğazım patlayana kadar.
Kendimi anlatmayı, insan türlerini irdelemeyi bir kenara bıraktım.
Koşuşturdum öylece.
Yiyip yiyip doymamaya başladım.
"Ah doğum kilolarını hemencecik nasıl verdin kuzum?" sorusunu bu aralar duymaz oldum.
Olsun, umrumda değil.
Hani bir aralar kendi kendime kararlar almıştım ya, uyguluyorum biliyor musun?
Bazı konularda önce kendi düşüncelerime saygı duymayı öğrendim.
Tecrube böyle bir şey işte.
Kazık yiye yiye kendine acıya acıya değerli olduğunu anlıyorsun.
Neyse
Zülfiyâre dokunmaya fena alıştım.
Kaptırmayayım kendimi.

Yeni bir mantı öğrendim.
Yenilerin deyimiyle kankam Neslihanla işe koyulduk.
Ne dersek diyelim, sonuç güzel oldu azizim :)
 
Yufkaları dolamak biraz zaman alsa da 
çok zor bir mantı olduğunu iddia edersem çarpılabilirim.
Allah muhafaza.






Tarife geçiyorum.
Yufka
Sıvı yağ ( kızartmak için)
Yoğurt
Sarımsak
Kıyma
Soğan
Salça
Baharat
Maydanoz

Yufkaları üçgen şeklinde 16 parçaya bölüyoruz.
Pipetle rulo haline getiriyoruz.
Kızgın sıvı yağda yufkaları kızartıyoruz.
Ayrı bir yerde az yağda soğanları pembeleşene kadar kavuruyoruz.
Üzerine kıymamızı ekliyoruz.
Kıymalar suyunu çekince salçamızı ekliyoruz.
En son tuz ve baharatları da ekleyip harcımızı kenara alıyoruz.
Üzerine dökeceğimiz yoğurda istediğimiz kadar sarımsak katıp hazır hale getiriyoruz.
Gerisi sana kalmış.
Bu aşamaya geldiysen malzemeleri fotoğraftaki gibi yaparsın bence :)
Haydi bakalım önce kim deneyecek?
"Ohooo bu mantıyı benim ninem de yapardı, ne denemesi?" diyeniniz varsa da ben şok, ben manşet :P

Sevgiler sevgili okur...

 
 


11 Kasım 2015 Çarşamba

Pırasalı peynirli Boşnak böreği yen mi?

Merhaba sevgili okur,
İçten içe atarlı (atarı bile içten içe yalnız) çokça hırpalanmış, kırrılmış bir kalple yazacaktım aslında sana.
Yok canım tabi sana kırılmadım.
Ne zaman şöyle had safhada sinirleneyim, bağırıp çağıraym, yakıp yıkayım desem bir şey çıkıyor.
Ne zaman üstüme düşen ne varsa hepsini yaptığımdan bin kere kontrol ettikten sonra emin olsam
 böyle oluyor.
Ardıma bakmayım, içimde komayım desem biriktirdiklerimi, bir düğüm daha ekleniyor.
Triplerim, kırgınlıklarım arada kanayıp gidiyor.
Bunların sebebi bir başkası da olmuyor üstelik.
Ya yeni şeylere heves edip neye kırıldığımı unutuyorum,
Ya birden "Ne gerek var gerilmeye?" diye düşünüp
 içimden gele gele hiçbir şey olmamış gibi davranıyorum.
Ya da hasta oluyorum.
Yatak döşek bildiğin.
Bu son seçenek de yeni çıktı.
Neyse.
Bari içimi sana dökeyim dedim sevgili okur.
Gerçi böyle şeyler kime kırıldıysan ona içini dökmeden geçmez.
Geçmedi ama ben hasta oldum çoktan.
Konu değişti bi kere...

Böööremize dönelim.
Bilmem sizin oralarda bööörek derler mi ama benim hiç hoşuma gitmez bu kelime.
"Börek" anacım onun adı.
O neymiş öyle tiksinç bi şeyden bahseder gibi böööörek !
:)
Latife yapıyorum tabi okur,
annen öyle diyorsa sen de öyle dersin tabi.
Bunda yadırganacak bir şey yok.

Hasılı benim kastettiğim böreğin tarifiydi.
Vereyim dur da rahatlayayım.

Hamuru:
1,5 bardak ılık su
1 yemek kaşığı tuz
4 su bardağı un

Bu üç malzemeyi iyice birbirine geçip yumuşacık olana kadar yoğuruyoruz.
Sonra yarım saat üstü kapalı bir şekilde dinlendiriyoruz.

İç malzeme:
Pırasa
Peynir
pul biber

Pırasaları küçük küçük doğruyoruz.
Az yağda güzelce soteliyoruz.
Biraz ılıyınca içine peynir ekliyoruz.
(miktarını siz belirleyin. Ben köy peyniri kullandım.Kaşar dışında peynirler daha güzel gider bence)
Baharatını da katıp soğutuyoruz.

Şimdi gelelim hamuru açmaya.

2 yemek kaşığı tereyağı
1 su bardağı sıvıyağ

Daha önce yoğurduğumuz hamuru 4 bezeye ayırıyoruz.
Bu dört bezeyi önce merdane ile servis tabağı kadar büyütüyoruz.
Sonra eritip karıştırdığımız yağdan alt üst her yerine sürüyoruz.
Biraz bekletiyoruz.
Sonrası el becerisi.
Hamuru uzatabildiğimiz kadar uzatıyoruz.
Bununla ilgili video izlemenizi öneririm.
açılan hamur çok yağlı olmayacak şekilde gerek varsa tekrar yağlanabilir.
Hamurun uçlarına dörde böldüğümüz iç harçten bir payı yayıyoruz.
Sonra hamuru içe doğru kıvırıp tepsiye yerleştiriyoruz.
Bu şekilde dört bezeyide tepsiye yerleştiriyoruz.

Üzeri için:
1 yemek kaşığı tereyağı
1 yemek kaşığı yoğurt

Bu iki malzeme karıştırılıp böreğin üzerine yayılır.

200 dereceye ayarlanmış fırında pişirilir.
Çok mu kötü tarif ettim ya?
:(


Afiyet olsun kanka :)
Ben becerdiysem senin de elinden gelir merak etme.
Öperim bolca.

Sevgiler...

5 Kasım 2015 Perşembe

Elmalı havuçlu topkek




Merhaba sevgili okur,

Geçen hafta seçimdi bayramdı derken tatiller uzadı.
Ben de gevşedim tabi.
Ne yalan söyleyeyim şu üç gün okula gitmek zor geldi.
Yüzsüzce bir itiraf olabilir.

Pazartesi günü boşluğumu tabiki kızımı da alıp Eminönü'ne giderek değerlendirdim.
Niyetim bikaç parça kumaş almaktı.
Öyle olmadı tabi.
Sen merak edersin şimdi.
Bak bakalım neler almışım.
Ta taaaam :)


"Ivır zıvır işte, pek de bi şey yokmuş." dediğini duyar gibiyim.
O gördüklerine kaç para verdim ben sen biliyor musun?
Çabuk tövbe de bakayım ;)
Daha kek fotoğrafının yanına koyduğum dergiyle yeğenime aldığım minnak kıyafetlerde var ha,
ona göre :)

Asıl konu bu değildi tabi.
Ben sana asıl havuçlu cevizli tarçınlı elmalı kekten bahsedecektim.
Tarife aşağıdaki adresten ulaşabilirsin.
Ben önce tereddüt ettim.
Kek dediğin yumuşacık olmalı.
Arkadaşımdan aldığım ve yıllardır yaptığım tarifi bir kenara bırakıp ilk defa farklı bir kek tarifi denedim.
İçinde süt olmaması ayrıca tedirgin etse de sonuç mükemmel oldu.
Kalıpları biraz az doldurduğum için istediğim kabarıklığı yakalayamadım.
Lakin tekrar ediyorum tadı enfes.
Dene bakalım.

Sevgiler...

31 Ekim 2015 Cumartesi

Kaneviçe kaneviçe dedin, başımın etini yedin !

Merhaba sevgili okur
Hiç üstüne alınma bu postun başlığını kendime ithafen yazdım.
Bu aralar kaneviçe diyerek ortalarda dolanan benim zira.
Henüz kullanılacakları yerlere monte edilmeseler de kaneviçelerim bitti.
( Kısmen )



Nerede kullanacağımı da hala açıklamadım farkındayım :)
Basın açıklaması yapacak gibi bir havaya kapıldım.
Dur biraz daha söylemeyim :)

Bu arada sadece kaneviçe işlemiyorum tabiki sevgili okur,
Misafir kabul ediyor, gezmelere gidiyorum.
Bu sayede Hale'nin  iki arkadaşı oldu bile :)




Bu da "kek kalıbında pandispanya" adlı çalışmam.
Merak ettim, deneyiverdim.
"Sunum önemli değildir, çayın yanına bir şey olması önemlidir." diyenlerdensen deneyebilirsin.
Tadı güzel efenim, görüntüsüne aldanma.

Benden bu kadar.
Görüşmek ümidiyle,

Öpücükler...

25 Ekim 2015 Pazar

Kaneviçe Aşkına


"Hayat kısa, o ayakkabıyı al." diye bir yazı gördüm.
Biri de altına "O çantayı da." yazmış.
Güzelim şiire telmihte bulunulmuş.
Beni gülümsetmeye yetti :)
Sonra kendimi düşündüm yine.
Her şeye rağmen işlemeye çalıştığım kaneviçeyi...
İplerinden bulayım diye kucağımda çocuk dolmuşlarla semt atladığım kaneviçe,
tonunu tutturamayıp her gün bir renk ipini aldığım kaneviçe,
yanlış yaptığımda danışacak kimsem olmayıp internetten tutunduğum arkadaşlara sorularını sorduğum kaneviçe.
"Derdim ne?" diye arada ben de düşünüyorum.
Kızımı uyuttuğum nadir gündüz vakitlerinde  elime kahvemi alıp iki iğne batırabilrsem benden mutlusu yok.
Sonucu merak ediyorum.
Bakalım değecek mi?

Mutlu pazarlar sevgili okur.
Öperim !

Ha bu arada "Hayat ne garip,
                     Vapurlar falan" !

24 Ekim 2015 Cumartesi

Sonbahar Eyyâmı / Tarçınlı Kurabiye

Merhaba sevgili okur,
Sana yazmak için ne çok engelim var bilsen...
Ben o engellerin üstesinden gelip yazmaya devamediyorum, kıymetimi bilesin :)

Belki çoğu kimse yakınıyor ama ben mevsimden de havalardan da çok memnunum.
Rengarenk çiçeklerin filizlenişini izlemek ilkbaharı nasıl sevdiriyorsa bu yağmurlu ve kendinden efektli kapalı havalar da bana öyle sevdiriyor sonbaharı.
Şöyle diyorum önü açıklık olan bir pencerem olsaydı keşke.
Elime çayımı kahvemi alıp yağan yağmuru, iki dalı olan ağacın salınışını izleyebilseydim.
Yahut sokakların kendini inzivaya çekişini andıran insan kalabalığından arınmış halini.
Öyle ya soğukta, yağmurda elimizde şemsiye evlerimize koşuştururuz hepimiz...
Etrafta hakim olan kahverengi-griliği seyre dalmak ne de güzel olurdu.
Rabbim bu mübarek gün hürmetine hayal ettiğim gibi, ailemle çoğalarak sağlık ve mutlulukla yaşayacağımız evimizi nasip etsin.
Bu vesileyle duamı da edeyim :)

Gelelim tarçınlı kurabiye muhabbetine.
Bu mevsim tarçınlı gıdalar yemeyi gerektirir.
:)
Tamamen benim uydurmam.
Ama böyle kapalı havalarda havuçlu cevizli tarçınlı kek güzel gider buraya not düşeyim.
Kalıbından çıkınca üstüne pudra şekeri serpilmişse hele tadından yenmez.
Bunu bir ara yaparız da bu kurabiye bir başka sevgili okur.
Kaç defa yaptığımı da, yediğimi de bilmem.
Kulakları çınlasın becerikli nurişimden aldığım bir tarif.
Kendisi herdaim hazır bulundurur tarçınlı kurabiyelerini.
Gelenine gidenine de ikram eder.
İlk orada nasibdar oldum, seninle de paylaşıyorum.
Yanında sütlü kahveyle denemen önerimdir efenim.

1 paket margarin (ben tereyağı kullanıyorum)
4 yemek kaşığı pudra şekeri
Yarım su bardağı mısır nişastası
2 su bardağı un (duruma göre artırılabilir)
1 yumurta
1 paket vanila
1 paket kabartma tozu
Üzeri için tarçın ve pudra şekeri

Sevgiler...

9 Ekim 2015 Cuma

Anekdarlar goltuğun altında galık !


Kendime çok yüklendim bu aralar sevgili okur,
Yaptığım hatalarda neredeyse parmağımla kendimi gösterip katıla katıla gülesim geliyor.
Ya da"Bi durup düşün yahu, sen ne yapıyosun?" diyesim...
Niye bu kadar dalgınım ben sahi?
İçimden konuşma halindeyim.
Uzun süredir okumayıp şimdi okuyunca mı böyleoldum acaba?
Geçen gün elimden bir kavanoz düşürdüm.
Kendimi -sabah namazına kalkamadığım için suçluluk haleti ruhiyesiyle - şöyle derken buldum:
"-Olsundu, haketmişti, düşmeliydi o kavanoz elinden.
Bugün işleri hiç rast gitmesindi."
Sonra dedim bismillah.
Anam kendi kendime roman mı yazıyom ben?
Başkahramanı da kendimim herhalde...

Her şeye birden koşturan ve arkasını döndüğünde beteriyle karşılaşan biri için bu ruh hali normal midir sevgili okur?
Mesela makinaya bulaşık yerleştirirken önce içinden Haleyi çıkarması gereken biri için, 
masanın üstündeki tabakları kaldırırken az önce süpürdüğü yerde kavrulmuş un savuran bir bebekle karşılaşan için,
ders anlatmaya çalışırken evde bıraktığı bebeğini düşünen biri için?



Ne kadar da hayatımı kaplamış bu bıcırık.
Çok şükür,binlerce şükür.
Rabbim sağlığını, ömrünü versin.
Bugün bir kez daha anladım da
Artık ben zamanı geçmiş,
biz zamanı da geçmiş hatta.
"O" zamanı başlayalı bir yıl olmuş.
Şimdiden kendi kararlarını kendi veren bir bebenin anasısın yavrum Esra.
O zihnini toplaman lazım.
Anekdar değil ya bu goltuğun altında galsın.
"Sizde kafa yok Abdulhamit'in fayton tekeri var." derler adama sonra.
Haydi bakalım mevsim sonbahar değil çocuk da yaparım kariyer de mevsimi.
Bürün başarılı işkadını havasına.

Topuklu ayakkablarımı kaldırdığım yerden çıkardım.
Bol bol ceviz pekmez de yersem oldu bu iş.

Bu nasıl bir post oldu böyle dostum ?
Anlamadım.

Öperim yine de ( :

4 Ekim 2015 Pazar

Zaman akıp gidiyor, dur demek olmaz.

Merhaba sevgili okur,
Eskiden bi milyon olan kafam bu aralar bi milyara çıktı bakalım.
Yeni halimle karşındayım.
O kadar dalgın, unutkan, şaşkın bir haldeyim ki anlatamam.
Kafamda kırk tilki, hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyor...

Bizim ufaklık çalışmaya başladığımı iyiden iyiye fark etti.
Bildiğin intikam alıyor.
"Sen misin beni bırakan? Ben seni bi dört dolandırayım da gör." diyor hal diliyle.
Yapışık ikiz gibi geziyoruz bakalım.
Tam "Uyudu yerine yatırayım da bacaklarımı uzatıp bir çay kahve içeyim." dediğim an basıyor yaygarayı.
Başa sarıyoruz.
Geçende kahvem pişene kadar uyudu, tam kahveyi fincana koydum yudumlayacakken aynı senaryo...
Sonra geldiği gibi masanın üzerindeki fincana ulaşıp kahveyi dökmeyi başardı.
Maşallah kızıma !

 
Allah sonumuzu hayretsin.
1 yaşında bebeğe nasıl davranılır, neler yapmalıyım içerikli bir kitap önerin varsa alırım.
Çok sevaba girersin.

Hale dışında hayat aynen devam ediyor.
Okul, hayatımın cüz'i bir bölümünü kaplıyor şimdilik.
O yüzden bana zaman kalıyor.
Elimden geldiğince dost sohbetleri yapmaya, abartılmamış kahvaltılara daha çok yer vermeyi tercih ediyorum.


 Fırsat buldukça kitap okuyorum.
Film araştırmaları yapıp izleyemiyorum :)
Şimdi daha yeni bir şeye merak sardım; kaneviçe.
"Hıh bi o eksikti." diyen varsa, doğru diyor aynen katılıyorum.
Merak işte ne yapalım.
Becerebilirsem, bir ay önce hayalini kurduğum projeleri gerçekleştirip senle paylaşırım.
Garanti veriyorum kasnak almaya koşarsın yapmak için :)

 Yazıma adını verdiğim çok anlamlı bulduğum bu şarkı da benden sana gelsin.


Şimdilik bu kadar.
Yakın zamanda barış içinde bir dünyadan yazmak ümidiyle sevgili okur.
Öperim!

Pazar hediyem oldu bu tınılar...


Bazen nağmeler insana müthiş bir dinginlik verir.
Tanıdık bir sedayla selamlanmış hissine kapılırsınız.
İşte bu eser de benim için  öyle oldu bugün.

Merhaba güzel şarkı, 
Merhaba girizgâh bölümündeki bin kere dinlenesi nağme...

Mutlu günlerimiz olsun efenim ;)

28 Eylül 2015 Pazartesi

İrmikli top köfte




Merhaba sevgili okur
Biraz oldu görüşmeyeli bilirim.
Hale'yi kaptığım gibi memlekete gittim.
Üç haftacık kadar da kaldım söylemesi ayıp.
Dönüş malum; bayram trafiği, yerleşecek eşyalar, beni bekleyen bir okul falan filan.
Yorgunluktan ölüyorum desem yalan olmaz.
Gözkapaklarım oldu yarım ton.
El kadar bebeği yeni tanıdığın bir kadına bırakıp da elin çocuklarına ders anlatmaya gitmek nedir bilir misin?
Empati kur işte, düşün halimi...
En çok söylediği, en anlamlı söylediği kelimesi anne olan bir bebeği bırakıp da gidiyor işte insan.
Ne büyük bir ihanet bu minicik bebeğime diye aklımdan geçiyor sık sık.
Senin bebeğinin yanında olman gerekmiyor mu diyorum.
Sonra durup haftada 4 gün zaten, öğleye kadar zaten, bakıcı ilgileniyor zaten, şu kadar saatinde uyuyor zaten diye diye kendimi avutmakla geçiyor zaman.
Hasılı /bin kere söyledim, yine sölerim/ anne olmak zor zanaat.
Gözlerimin dolmasını, yüreğimin kabarmasını bastırıp 12. sınıflara ders çalışma taktileri verdim bugün.
Allah başka ayrılık vermesin.
Kimseyi evladıyla sınamasın.
Daha fazla yazmayayım sevgili okur.
Bilmeden nankörlük edip Rabbimizi rencide etmekten korkarım.

tarif;
Avuç içi kadar iki kez çekilmiş kuzu kıyma
yarım soğan
ekmek içi
irmik
1 diş sarımsak
irmik
tuz
karabiber
kimyon

3 Eylül 2015 Perşembe

Senin "eylül" dediğine ben "yas" diyorum.


Furya haline dönüşmüşse bir şey, benim kusasım   geliyor sevgili okur.

Kızımın adını Eylül koymuş olsam  koşa koşa mahkemeye gider, değiştirirdim.
Ne çok eylülsever varmış.
Niye bunca zaman tutmuşlar içlerinde de hepsi aynı anda dile gelmiş.
Bıdı bıdı bıdı bıdı işte.
Niye kızıyorsam şimdi millete.
Ben aslında eylüle değil de millete kızıyorum doğru.

Bu eylül  hayatımıza ne kattı?
Nasıl geldi bilen yok.
Öyle güzel ensar olduk ki topraklarımızda can verdi bebekler.
Utanmadık sayfa sayfa resimlerini  paylaştık.
Midesi bulanan herkes birden Suriyeli dostu kesildi.
Ne oldu arkadaşım?
Katya'ya kahve emretmeye mi geliyordu bu Suriyeliler bizim vatanımıza?
Hayalinde öyle miydi?

İstediğimiz kadar ağlayalım şimdi.
Bir can daha sorgusuz sualsiz cennete gitti.
Kendimi asasım, etlerimi liğme liğme edesim geliyor.
Sokakta gördüğüm herkesin suratına balgamlı bir tüküresim...
Yaratılmışların en aşağısı, aşağınında aşağısı değil mi buna sebep olanlar?
Sen otur eylül türküleri çal.

Öfke nöbeti bu olsa gerek.
Başım çatlayacak ! 

Allahım bize biraz inşirah gerek, lütfen.



29 Ağustos 2015 Cumartesi

Ömrün bereketli olsun gözümün nûru kızım!


Nasıl başlasam bilmem ki...
Ahir ömrümde böyle mutluluk yaşamadım, kelamlarımın tükenişi bundandır...
Yarım kalsa da belki sonuna bir mim koyulsa da karınca kararınca niyetlendim seni anlatmaya.

Bir yıl ne çabuk geçti...
Ben yaşamadığım mutluluklara ramak kala can çekişirken,
 eli yanağında pembecik bir kız merhaba dedi dünyaya.
İşte ölüm böyle bir şey, ruhum çıktı bedenimden sanıryorken Rabbimin hikmeti, 
dünyanın en bulunmaz nimetine kavuştum.
Elem gitti, sürur geldi yerine.
Çığlıkların yerini mutlu, bir okadar endişeli, meraklı gözler aldı.
Bir insan dünyayı nasiplendirdiği zaman
 hani şu "Yeni doğan bebekler et parçasına benziyor." dedikleri zaman, bu kadar güzel olur mu?
Yanağın yanağıma değdi ilkin.
Nasıl güzeldin sen öyle...
Gözlerim senden güzeline bakmamış meğer.
İçimdeki kıpırtılarının büyümesi bile beni anne olacağıma ikna edemezken işte karşımdaydın.
Kolay değil,  tam dokuz ay bir bedende iki kişi olduk seninle.
Önce biraz durdun, sonra cennet sesinden bir muska duyurdun bana.
Ağlıyordun...
Bal gibi koca dudakların, henüz açmadığın gözlerin, gülden güzel çehren...
Her zerren, bugün gibi aklımda.
Sen doğdun, ben anne oldum.

İki kişilik flu evimiz renklendi seninle.
Kan uykundan uyananıp da birini doyurmak hiç mi dokunmaz insana?
Hiç dokunmadı.
Sanki ilk defa bir bebek gelmişti dünyaya, sanki dokunsam kırılacak, narince bir kız.
İşe başlamanın ilk gününün heyecanını yaşayan acemi bir mürebbiyeydim sanki.
Ve geçmedi heyecenım, geçmesin de...

Uyudun, sayısız kez nefesini dinledim başucunda.
Sen grip olup hapşırdın diye gözyaşlarım sel oldu,tutamadım.
Yutmayı beraber öğrendik sanki.
Sana ağzını aç dediğimde istemsiz açılan bir ağzım vardı benim.
Altını değiştirirken dönüp durma diye eline bir şey vermeyi,
Atletini kafandan geçirince cee demeyi,
Örttürmediğin üstünü sen uyuduktan sonra örtmeyi,
Dağıttığın kitapları, leğenleri, elbiseleri toplamayı,
Bir yabancı gördüğünde hafifçe göğsüme yasladığın başını okşamayı,
Her bonyado birazcık suya oynatmayı,
Babacığına yemek hazırlarken bir yaşına gelmene rağmen tek kolumla seni tutmayı,
Başarabidiğin ya da başaramadığın ne varsa her şeyde seni alkışlamayı,
Paytak paytak adımlarını atarken sendelediğinde seni yakalamayı hiç ihmal etmedim...

Gül kızım, güle garezi olan nazlı kızım.
Rabbim babacığınla beraber nice yıllarını göstersin bizlere.
Seni saliha kullarından eylesin...

Rabbim!
Ne kadar da yücesin.
Anbean şahit oldum yoktan var edişine.
Binlerce kere şükürler olsun.
Hem bunca güzelliği verdin hem de analık için ne mükafatlar müjdeledin.
Ne kadar cömertsin!
Saçımdan tırnağıma varlığına birliğine amenna ve saddakna!

Olmayanlara da ver Allahım...
Âmin.

25 Ağustos 2015 Salı

Somonlu Bebek Çorbası

Merhaba sevgili okur,
Bebeğime balık yedirmeyi çok istiyordum.
Denediğim balıkları  pek yemedi kızım.
Somonun çok faydalı olduğunu da duymuştum.
Bir deneyim bakayım dedim.
İyi ki demişim Hale sevdi bu çorbayı.
Sen de yaparsın belki...

Tarife geçiyorum;

1 küçük dilim somon
1 küçük soğan
Yarım patates
Yarım havuç
Yarım domates
1 yemek kaşığından az un
(Mısırunu kullanabilirsiniz)
Tuz
-Limon
-Tel şehriye 
-Ben katmadım, katabilirsiniz.

Yapılışı;
Önce somon göz kararı suda güzelce haşlanır.
Bu bir köşede dururken soğanlar doğranır az yağda kavrulur.
Un katılıp kavrulur.
Üzerine rendelenmiş domates dökülür.
Minik doğranan patates ve havuç da katılıp şöyle bir hafif kavrulur.
Üzerine başta yapılan haşlanmış somonun suyu dökülür..
Pişmeye yakın haşlanmış somonlar didiklenerek çorbaya katılır.
İyice pişince blendırdan geçirilir.

Bütün bunları rendelenmiş sebzelerle blendırdan geçirmeden yapabilirsiniz.
Ben kılçık kalır korkusuyla blendırdan geçirmeyi tercih ettim.
Afiyet olsun minnoşlara :)

 

20 Ağustos 2015 Perşembe

Hiç Bitmesin İstersin Ya Hani

Hayırlı geceler sevgili okur,
Belki çok saçma, nedenini de bilemem ama sigara içen erkekler bana hep karizma gelmiştir.
Hatta şöyle umursamaz bir edayla dumanı savurmaları bazen hayranlık uyandırır.
Bekarken hayalimdeki kocamın resmini çizerdim.
Hem de liseden beri :)
(Amanın neyi itiraf ettim ben ! )
Elinde sigarası da olurdu.
Tabi bu çizimler en çok sıkıldığım derslerde gerçekleşirdi.
Çok zekice di mi? :P
Neyse işte.
Sonunda şimdi bıraktırmak için kırk takla atıp ikna edemesem de sigara kullanan bir eşim var.
O duymasın tabi ama sigarasını yakınca tablo gibi oluyor gözümde :)
Biraz deliyim biliyorum.

Bu valseyi dinlerken gençliğim geldi aklıma.
Evgeny Grinko...
Ne de güzel piyano çalıyor.
İnsan bu tınıları dinlerken o sigara hiç bitmesin istiyor.
Dinlerim deyip de bırakma sevgili okur.
Hem dinle hem izle.
Bir kasaba için çok da sırada olan o mekanda bulunma hayali bile insanı rahatlatıyor.


Haydi bana iyi uykular, sen bunları okurken uyanmış olursun zaten:)

Öperim!

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Peliza


Bu görmüş olduğunuz şey, annemin bizi muhallebi niyetine yedirerek büyüttüğü şey.
Adı gerçekte nedir bilmem tabi.
Geçende Amasya'ya gittiğimizde değişik tatlar denemeyi seven eşim menüde hasuda diye bir tatlı gördü.
Ben bundan alıcam dedi.
Karşımıza peliza geldi.
Bebeklerinize muhallebi olarak verebileceğiniz bu tatlının tarifine geçeyim.

Malzemeler;
Mısır nişastası,
şeker,
su,
üzeri için;
erililmiş tereyağı üzerine pekmez
ceviz vb.

Afiyet olsun tontişlere :)

Mercimekli Bebek Çorbası


Merhaba sevgili okur,
mercimek çorbasının bebek olanı da mı olurmuş deme şimdi.
Oluyor pekala.
Bu çorbanın içinde daha fazla malzeme var.
Tadı da gayet güzel oluyor.
Deneyebilirsin.

Malzemeler;
Soğan,
patates,
havuç,
irmik,
 pirinç,
kırmızı mercimek,
tavuk suyu,
nane,
kakabiber.

Önce soğanı kavurup, küp küp doğranmış dier malzemeler de koyularak pişirilir.
Blenderden geçirilir.
Bebelere içirilir.
Afiyet olsun tontişlerimize :)
 

Zerafet Timsali

Bilmem Osmanlı ilgini çeker mi sevgili okur?
Ben hayranlık duyarım Osmanlı'ya.
Osmanlı zamanındaki yaşamdan,özellikle  adab-ı muaşeretten keşke daha çok şey kalsaydı bizlere.
Vefatının üstünden hayli zaman geçmesine rağmen son Osmanlı Hanedanı Fatma Neslişah sultan'ı inceleme, irdeleme fırsatım olmamıştı.
Geçende bir yerde denk geldim.
İnternet üzerinden de olsa şöyle genel bilgi edindim.
Kendisi için yazılmış Neslişah adında bir de kitap var.
Tek kelimeyle hayran kaldım.
Bir kadının zerafetinin diğer her şeyi nasıl kapatacağını gördüm.
Demek ki güzel olmak için illa kalın dudaklara sahip olmak gerekmiyormuş.
Demem o ki bana sorulursa hayatımda gördüğüm en güzel kadındır Neslişah Sultan.
Hem de rakipsiz.
Böylece güzel kelimesinin benim için bir bütün olduğunu da anlamışsındır sevgili okur.
Kadının pek düzgün bir Türkçesi yok, evet.
Belki o dönemden ve yaşadığı değişik yerlerden izler taşıyor kelimeler.
Lakin bu eda ile saatlerce konuşsa dizinin dibinden ayrılmadan dinlerdim.
Yaşlanmış olması zarifliğinden bir şey kaybettirmemiş.
Nasıl da oradan oraya sürgün yemiş kadıncağız.
Ne yaptı da bu kadar eziyet çekti bu insanlar bilen yok.
Hesabı sorulur mu dersen, "Bu keltoşun da bir sahibi var." hikayesini hatırlatırım sana sevgili okur.
Tabi anlattıklarına bakarak Osmanlı'dan geriye kalan kimselerin,
 sanıldığı gibi dinle diyanetle pek haşır neşir olmadığı da görülüyor.
Ez cümle gerilemenin dinle alakası varsa nasıl bir alaka olduğu malumun ilanı gibi oldu dinlediklerimle.


Murat Bardakçı'yı bilirsin.
Ben pek bir severim kendisini dinlemeyi,
Onun sayesinde Nezih Uzel gibi kıymetli bir bendir ustasını tanıma fırsatım da olmuştu.
Galata Mevlevihanesinde mesnevi sohbetleri olduğunu söyleyip davet de etmişti hatta.
Kısa bir süre sonra vefat haberini alıp bir defa bile yanına gidememiştim.
Hasılı herzaman diyemem ama güzel insanları tanımaya vesile oluyor Murat Bardakçı.
Neslişah Sultan'ı araştırırken de onun çalışmasına rastlamak beni şaşırtmadı.
Bakalım senin de ilgini çekecek mi sevgili okur?
Allah gani gani rahmet eylesin diyorum,
videoları paylaşıyorum :)
Haydi selametle... 



12 Ağustos 2015 Çarşamba

Buralardayım

İyi geceler sevgili okur,
Görüşmemiz inkıtaya uğradı diye seni unuttum mu sandın yoksa?
Daha önce yazmıştım ya misafiirim vardı.
Misafir de sayılmaz aslında ama evde üç çocuk bir araya gelince, bilgisayarımı koyduğum yerden almak daha şimdi nasip oldu.
Çok gezdim, çok eğlendim bu sürede.
Devletçe üzücü haberler de aldık tabi.
Allah ıslah etsin diyeyim içimden gelmese de.
Hakikaten o kadar masuma kıyanlara Allah ıslah etsin denir mi?
Allah ıslah etmesin, tövbe etmelerine imkan vermesin de cehennemin baş köşesinde yerini alsınlar istiyor insan.
Yine de Rabbim fırsat vermesin demek düşer bize...

İşte böyle sevgili okur.
Anlatıcak pek de bi şey yok aslında.
Döncem ben sana !

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Hüzünlü gurbet

Başlığa bakıp da bu kız yine depresif deme sevgili okur.
O kadar da hüzünlü değilim.
Lakin memleketten yeni geldik İstanbul'a.
Tabi biraz burukluk oluyor.
En son giderken annem ve babamın bizim evimizde olması da eve girinceki burukluğu artırıyor biraz.
Masanın üzerinde annemle aldığımız birkaç parça eşya duruyor.
Hale'nin oyuncağını yerden en son annem kaldırmış belli.
Kur'an-ı Kerim'i en son babam okumuş, bıraktığı yerde duruyor...
Bu böyle sürüp gider tabi sevgili okur, belki daha çok hüznü de barındırırdı da,
ablamlar ve abimler de bu ay içinde ziyaretimize gelecekler.
Hem de ayrı ayrı.
Bir çırpıda gitmiş olmayacaklar böylece.
Bunu düşününce insanın hüzünlenmek yerine hazırlık yapası geliyor :)
Misal bir buçuk ay önce sildiğim camları tekrardan silmek,
banyoyu tuvaleti bir elden geçirmek,
nevresimlere çeki düzden vermek,
gelince vakit kaybetmeyelim diye önceden bir şeyler yapıp buzluğa atmak gibi.
İçi boşalmış ama ortada duran valizlerden 
bir kısmı kuruyan bir kısmı asılmayı bekleyen çamaşırlandan falan bahsetmiyorum.
Onları zaten bilirsin :P

Bu arada ilk ağırladıklarım misafirlerim aklıma geiyor da, insan bayağı acemilikler yapıyormuş onu fark ediyorum.
Gerçi bir kısmında Hale'nin karnımda olmasının payı büyük.
Yine de kusurlarımız çoktur tabi ama insan bir şeyler öğreniyor zamanla...

Hayat onca olumsuzluğa rağmen elhamdülillah güzel.
İnsan yaşadıkça daha da biliyor küçük şeylerden mutlu olmayı.
Tam sinir küpüne dönmüşken küçük meleğimin "edda" demesi her şeyi siliveriyor.
Söylediğim sözcükleri acemice tekrar etmesi,
uykusu gelince anne anne diye ağlaması, 
ayağına takılan kurdelaya büyük bir çaresizlik içinde bakıp ağlaması,
bana sığınması
işte bunlar hep mutluluk sebebi.
Yazarken biryandan düşündüm de,
"Ne kadar da nankörüm be." dedim kendime.
Hiç ufak şeyler mi bu saydıklarım.
Daha ne olsun?
Çok şükür Rabbime.

Ben kendime yine kararlar aldım sevgili okur,
kitap okumanın tadına varmış ama tadını unutmuş biri olarak
tez zamanda kendime kitaplar seçip kaybolmak istiyorum sayfalarında.

Ütümü, yemeğimi, temizliğimi daha nice işlerimi yapayım da öyle okuyayım demeyeceğim bu sefer.
Hale'ye de okumayı öğreteceğim ki o da okusun, sekteye uğratmasın beni :P
Kararlıyım.
Arada espri yaptığıma bakma.

Bunca işin arasında oturup sana yazıyorsam, seni sevdiğimden değil de neden olabilir sevgili okur?

Bu çok sevdiğim parçayı da paylaşayım ama gurbettekiler ağlamasın söz mü?



Öperim !

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Dua niyetine şiirler... / Kandilimiz mübarek olsun


Pek kıymetli hocam merhum Abdullah Doğanay'ı yâd...

                                 "Sen tecelli eyle Yâ Rab nur-u islam sönmesin
                                 Halka daim sen zahir ol nur-u Kur’an sönmesin
                                 Bârigâh kudretinden biz necât ummaktayız
                                 Sure-i inna fetahna nur sırrı bir an sönmesin
 
                                Asuman kan ağlıyor insanların feryadına yetiş ya Rahim Allah
                                Biz çaresizlerin imdadına aman ya Kerim Allah
                                Kalbi islam yandı artık ey Hudayı Zulcelal
                                İsm-i azam hürmetine verme İslam'a zeval "

Bu şiiri ben lisedeyken Arapça defterimizin ilk sayfasına yazdırmıştı canım hocam.
Kendisi büyük bir iştahla tahtaya yazmıştı evvelinde.
Şöyle bir soluklanınca sınıfa dönüp "Bu şiiri yazmakla kalmayın, ezberleyin." demişti.
Mübarek Kadir gecesinde yine aklımda canım hocam.
Cümle Müslümanlar namına amin diyorum şiire...
Cümle Müslümanlarla beraber affedilmeyi umuyorum.

Hayırlı kandiller.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Avarelik nedir bilir misin?

Merhaba sevgili okur,
Şu senin Nur Yerlitaş'ı tenkit ettiğimi sandığın bir yazım vardı hani hatırlıyor musun?
( -Ney? -Bunu da nerden çıkardım? )
Hani orada demiştim.
Duvarıma bir şeyler asacağım da birtürlü karar veremiyorum diye.
Karar verdim.
Çok iyi halt ettin dersin birazdan duvarıma ne alakasız şeyler astığımı görünce :)
İnstagram paylaşımlarına esir oldum napayım.
O girdabın içinde buldum kendimi.
Bebemi kaptığım gibi yalldır yaldır gittim Eminönü'ne
"Ana bunlar ne kadar da ucuzmuş." dedim aldım geldim polyesterleri.
Aklıma gelen renge de boyadım.
Uyumsuzluğun uyumunu yakalarım sandıydım.
Omadı pek.
Yine de kibarlığından iltifat edenler olmuyor değil.
Bu da benim tesellimoluyor :)
Bi bak bakalım sen beğenecek misin?

Hamiş: Bunları misafir  odama yapmadım tabi.
Hem çivi de çakmadım duvarlara merak etme.
Maliyeti de az sıkılınca değiştiririm hem.
Sonuç; yine ben haklıyım anacım :)

Öpücükler...

Bir gün gelecek hiç ağlamayacaksın


"İçinde her şey çiçek pıhtılarına dönüşecek
  Bir gün gelecek hiç ağlamayacaksın"


Onun annesi doğdu doğalı her anını ölümsüzleştirme çabasında değil belli.
Güzelim kalın telli saçları şefkatli bir kuaför koltuğunda, eline oyuncaklar verilerek, karşısında şaklabanık yapılarak kesilmemiş.
Ne anneannesi hırka örmüş o daha doğmadan, 
ne adı ayağa düşmemiş pahalı markalardan kaban alınmış kendisine.
Belki "merhametli" bir komşu evladının küçülenlerini vermiş.
Ana yüreği, kat kat giydirmiş verilenleri üzerine.
"Bu çocuk neden ağlıyor?" denilip de apar topar meşhur hastanelere götürülmemiş belli.
Doktor beğenmeyip bir diğerini denememiş anası.
"Bu gözlerin neye ağladın da bu kadar şişti yüreğimin can tarafı?" dememiş.
Bağrına basmış da bir gözyaşı da o akıtmış besbelli.
"İnsanlık nerede?" dememiş hiç, insanlığın olmadığını ezelden bilmiş o dudaklar.

Ben çok fazla ağlayan çocuk resmi gördüm sevgili okur.
Gördüm de sabahlara kadar uyuyamadığım çok oldu.
Ama ilk görmemin üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen bu kare zihnimden silinmedi hiç.
Kimselerin elinden tutamadığıma, sarılamadığıma, yarasına pansuman olamadığıma bu kadar üzülmedim.
Bu kare her bakışımda feryad ettirdi bana
Yüreğimden bir parçayı daha söktü attı her kerre...

Bu kızcağız nerededir, bu fotoğraf nerede çekilmiştir bilmem.
Ömrü varsa genç kızlığa yanaşmıştır bu naz yapmaya kimsesi olmayan yavru.
Merak ediyorum.

Didem Madak resmin altındaki iki dizeyi sana yazmış olsun avuçlarından öptüğüm çocuk...
Ben de bu iki dizeyi sana duam yapayım.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Brokolili çorba

Merhabalar sevgili okur,
"Aman da bir günde 3 kere merhaba mı olurmuş?" dersen küserimm bak.
Bu tariflere tek tek bakıcaz ilerde.
Daha önce kaç tarif paylaştığımı bilmiyor olucaz.
Sonra bugünleri unutup "İnsan bi merhaba der." demeyesin diye bu merhabalar.
Hem şeker dükkanında  okumadın galiba merhaba ne kadar derin anlam içeriyor.
Sonuç olarak ben haklıyım :P

Geçelim tarife
1 küçük boy soğan
Yarım avuç içi 2 kere çekilmiş kuzu kıyma
1 küçük havuç
Biraz brokoli
1 küçük domates
1 diş sarımsak
Bulgur

 Yapılışı;
İnce doğranmış soğan ve sarımsak hafif pembeleşince kıyma da katılarak kavrulur.
Sonrasında doğranmış havuç ve rendelenmiş domates katılır. 
Biraz kavrulur.
Doğranmış brokoli de katılarak su eklenir.
Brokoli pişmeye yakın biraz bulgur katılır.
Bulgurlar pişince servise hazır demektir.

Afiyet olsun tontişlere ;)
 

Hurmalı muhallebi


Mübarek Ramazan ayında orucunu tutuyorsun, hurmayla da o rucu açıyorsun di mi sevgili okur?
Ya o minnak bebenin göz hakkına ne demeli?
Cık cık yakıştıramadım sana...

Şaka bir yana bu benim kızımın yediği tek muhallebi malsef.
Biraz kilo alsın diye çok istiyorum muhallebi ymesini ama ağzına sürmüyor.
Gerçi biliyor ağzının tadını.
Bundan bana da yapsalar tatlı niyetine yerim :)
Çok sağlıklı ve vitamin deposu.
 Tarife geçiyorum.

Malzemeler;
İrmik,
Pirinç unu,
Yarım muz,
3-4 yumuşak hurma,
Dövülmüş ceviz içi ( fındık ya da badem de kullanıyorum)

Yapılışı;
İrmik ve az piriç unu suyla pişirilir.
Bebeğiniz 8 aydan büyükse keçisütü 1 yaşını geçmişse su yerine inek sütü kullanabilirsiniz.
İçine ezilmiş muz, hurma ve ceviz içi katılır.

Afiyet olsun topitoşlara :)

Tavuklu şehriyeli yarmalı (dövmeli) çorba

Bu nasıl bir çorba ismidir? :)

Merhaba sevgili okur,
Bebeler aç kalmasın diye harala gürele tarif paylaşmaya devam ;)
Hakikaten iyi oluyor.
Tabi seni bilmem ama bana fikir oluyor baya başkasının önerisi.
Allah nasip ederse ilerde Hale'nin kardeşine de yatırım hem ;)
Belki de Hale burdan bakıp torunuma bir şeyler yapar, olamaz mı? 
 Neyse haydi gevezelik etmeyeyim :)

Malzemelerimiz;
Küçük boy soğan
Yarım baget
şehriye
yarma
domates
1 tatlı kaşığı tam buğday unu
az tuz

Yapılışı;
Önce bageti haşladım.
Ayrı bir kapta ince doğradığım soğanları kavurdum.
1 tatlı kaşığı unu katıp kavurdum.
Üzerine küçük küçük doğranmış domatesi ekledim.
Üzerine tavuğun suyunu döktüm.
Suyun içine biraz yarma kattım.
Beş dakika sonra biraz tel şehriye ve ince ince doğradığım tavuktan kattım.
Şehriyeler pişene kadar bekledim.
 Fena da olmadı.

Siz bebeğinize yoğurt ve yumurta yedirmek için bunun terbiyeli halini yapabilirsiniz.
Benim kızım hiçbir şekide yamediği için unu içinde kavuruyorum ben, terbiye katamıyorum :(

Afiyet olsun tontişlere...


3 Temmuz 2015 Cuma

Yoğurtlu ruşeymli avakado maması


Gelelim ikinci tarifimize
Ben gurmebebek sitesinden çok faydalandım.
Avakado yemişliğim yok ama çok faydalı olduğunu öğrendim.
Hemen bir avakado kaptım alışverişte :)
Avakadonun yumuşaması için oda ısısında 2 gün beklettim.
Krema kıvamına gelince biraz yoğurt ve ruşeymle karıştırıp kızıma verdim.
İlginç ama içinde yoğurt olan diğer gıdalara göre bunu sevdi.
Belki seninki de sever dene bakalım ;)
Sevgiler...


Hale'nin menüleri

Merhabalar sevgili okur,
İştahsız kızımla baş etmeye çalışırken aklıma türlü fikirler geliyor.
Oradan buradan, ondan bundan ne duyduysam deniyorum yemesi için miniğime.
Allah affetsin çoğu zaman israf oluyor.
Bebeği olan çok tanıdık var ama yakın değiller ki elimdekinden uzatıvereyim.
Ben de artık Hale için ne yaptıysam fotoğrafını çekip bloğumda paylaşmaya karar verdim.
Benim gibi acemi annelere yol gösteririm belki.
Bir günlük de olsa "Ne yedirsem?" sorusuna yanıt bulursak ne mutlu.
Olmadı ayrı bir bölüm oluştururum bunun için.

Hale'ye verdiğim ilk yemek ile paşlıyorum paylaşmaya
Vira bismillah...



Önce doktor tavsiyesiyle biraz elma suyu tattırmıştım.
Sonrasında başlangıçta 1- 2 tatı kaşığı olmak üzere bu püreden verdim.
Bebeğim bu püreye tamamen alışınca her 3 günde bir mevsim sebzeleri ekleyerek hazırladım püresini.

Tarif şöyle:
Patates
Havuç
İrmik (ya da pirinç)
Zeytinyağı

Patates ve havuç ağzı kapalı bir kapta haşlanır.
Tel süzgeçten geçirilir.
Üzerine irmik eklenerek biraz daha pişirilir.
Yemek ocaktan alınınca biraz zeytinyağı eklenir.

Afiyet olsun kuzulara.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Minnak kızıma minnak bi tulum diktim

Merhabalar sevgili okur,
Dikiş maceramı bitti mi sandın yoksa?
Verdiğin emeğin karşılığını hemen görüyor olmak o kadar güzel ki.
İçim içime sığmıyor.
Bırakır mıyım hiç bu güzel uğraşı?
Tabi daha fazla yetenek lazım, o kısmı geçmeyeyim.

Ama bunu beğenirsin garantisini vereyim.
( Ukalalık diz boyu :P )

İşte tulumumuz
Ta taaaaamm

Önce böyle mi yapsam diye düşündüm ama eşim veto etti.




Sonra buna karar verdim.

Sevgiler...

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Tahinsever bi baksana ! (Tahinli kurabiye)


Merhaba sevgili okur
Bugün sana bir tarifim daha var.
Tahin ve ceviz ne kadar faydalı bilirsin.
İşte bu kurabiyede ikisi de mevcut.
İster ceviz yediremediğin çocuğuna ister kocana yap :)
Ben biraz fazla pişirmişim herhalde ama buna rağmen tadı enfesti.


Tarife geçiyorum.

1 su bardağı sıvıyağ
1,5 su bardağı pudra şekeri,
1,5 çay bardağı tahin
3 su bardağı un
1 paket vanilya
1 su bardağı dövülmüş ceviz

Güzelce yuğurup önceden ısıtılmış 190 derece fırında pişiriyoruz.
Afiyet bal şeker olsun da löp löp kilo olmasın efenim.
Öperimm.